Parçalı ülke parçalı edebiyat: Rojhilat ve öncü kadın edebiyatçılar 2025-05-16 09:04:23       "Cemiyetin, okuma-yazma ve kendi dillerinde yazma konusunda da başından beri edebiyatta kadına alan açmak gibi bir dertleri olduğu net olarak anlaşılır. Ama Kürt kadınlarının tek sorunu yazmak olmadığı için ulusal kurtuluş, toplumsal yükümlülükler, kimlik, direniş ve maruz kaldıkları baskılar gündemlerine taşınır ve çözüm yolları aranır."    Saliha Ayata   Kürt edebiyatında kadınlar için edebiyatta görünür olma süreçleri ülkeleri gibi çok farklı ve parçalıdır. Bakur’daki kadın edebiyatçılardan bahsetmeden evvel Rojhilat’a değinmek faydalı olacaktır. Edebiyatın temelinin sözlü kültür unsuru olan dengbêjliğe dayandığı Kürtlerde, kadınların gerek dengbêjlikte, gerek yazılı edebiyatta önemli katkıları olduğu görülüyor. Yazılı bir kültürün oluşamaması ve toplumun geleneksel baskıcı yapısının etkisine rağmen edebiyatçı kadınların ürünlerinin bugüne kadar korunarak gelmesi Kürt kültürünün birikimine dair önemli ipuçları sunuyor. Rojhilat’taki kadın edebiyatçılar üzerine yapılan araştırmalarda; araştırmacı-yazar Feqi Hüseyin Sağnic, edebiyat üzerine eserler vermiş 15 kadın yazarın eserlerinin günümüze kadar korunduğunu söylüyor. Rıhan Xanima Loristani, Daye Tewreza Hawrami, Daye Xezana Serketi, Liza Xanim, Celale Xanima Loristani, Pir Nazdar Xatuna Şirazi, Nergis Xanima Şehrezori, Xatun Dayraki Dezbar, Xatun Zerbanuya Derzyani, Semen Xanima Dewdani ve Mesture Kurdistani MS 10. yüzyıldan 19. yüzyıla değin yaşamış belli başlı isimler arasında yer almaktadır.    Bunlardan Celale Xanima Loristani’nin hikâyesi oldukça ilgi çekicidir. Şah Xweşin’i babasız doğuran anne Celale Xanima Loristani’nin günümüze ulaşan sayılı birkaç beytinde Şah Xweşin’in babasız doğumuna (Hristiyanlık inancındaki Meryem’in hamile kalması mitolojisine benzer bir şekilde ilahi öz ile hamile kalır) dair kaygı ve korkularını, bunun için Yaradan’a yakarışını, oğlu büyüyüp hakikati açıkladıktan sonra insanların Şah Xweşin’e inanması ile yaşadığı huzuru anlatmıştır.   Zerdüşt etkisinde kalan Serencam adlı tarih kitabı ve Babe Navus gibi tarihçilerin eserlerinden yararlanarak kadınlar hakkında bilgi ve belgelere ulaştığını ifade eden Sağnic, kadınların genellikle Zerdüşt dininin etkisinde kalarak yazdıklarını belirterek: “Zerdüşt kültürüne bağlı olarak 1800'lü yıllarda, yazarların bağlı olduğu divanlar vardır. Bir de divanların defterleri vardır. Yazarlar da dine bağlılıkları ve niteliklerine göre kuruluşların başına getirilir ve bağlı oldukları dini ve felsefi görüşlerini halka yayarlar.” demiştir.   Serencam'a göre, 10. yüzyılda yaşamış Daye Tewreza Hawrami, İran'da bir Kürt bölgesi olan Hawrami'de dünyaya gelmiştir ve Serencam adlı kitapta şiirleri derlenmiş olan ilk kadın edebiyatçıdır.  Loristan'ın Yeftaku yöresinde dünyaya gelen Rıhan Xanima Loristani, 11. yüzyılda yaşamıştır. Serancam onun döneminde yazılmıştır. Rıhan Xanim, darbuka çalmakta da ustadır. Halk divanlarında darbuka çalıp şiirler okumuştur.    Kürt sanatçı ve stranbêjlerini tanıma   Beyitleri Babe Navus'ta 11. yüzyıl Kürt kadın şairleri arasında önemli bir yerde duran Daye Xezana Serketi, okumayı ilkin annesinden öğrenmiş, daha sonra köy öğretmeninden okuma yazma dersleri almıştır. Bu eğitim onu Kürt sanatçı ve stranbêjlerini tanımaya yönlendirir. Daha sonra onun beyitleri Babe Navus kitabında toplanmıştır. Her ne kadar beyitlerinden geriye tamamı kalmamış olsa da 11. yüzyıl şairleri içinde önemli bir örnek oluşturur. Mesture Kurdistani yakın yüzyılda yaşamıştır. Belgelere göre 1804'te Sine'de dünyaya gelen Mesture Kurdistani yazdıkları ve yaşamıyla birçok sanatçı ve araştırmacıya konu olmuştur. Bu nedenledir ki hakkında daha çok bilgi vardır. Rıza Qulixane Hidayet, Mecmual Fesha adlı kitabında ondan şu şekilde söz eder: "Mesture Kurdistani, Sine valisi Xusrev Xan'ın eşidir. Ağırbaşlılığı ve yazar kişiliği ile tanınmıştır." Mirza Ali Ekbere Sadiqul ise Hediqey Nasiriye adlı kitabında "Yaklaşık iki yüz kadar stran yazmıştır, her biri diğerinden güzeldir. O Xusrev Xan kadar isim yapmıştır." der. Küçük yaşlarda öğretmeninden Farsça dersleri alan Mesture, aydın kimliğini bu derslere borçludur. Sanat dünyasında ve toplantılarda saygın bir yer edinmiştir. ( Feqî Huseyn Sağniç, Dîroka Wêjeya Kurdî)   Dünyanın birçok yerinde kadınların okuma-yazma öğrenmesi ahlaksızlıkla eşdeğerken kadim Kürt halkının kadınları neredeyse 1800’lere kadar Rojhılat’da divanlarda önemli bir yere sahip olup şiirler yazmış, kendi mahlaslarını kullanıp topluma kadın kimlikleriyle öncülük etmişlerdir. Kürt kadınlarının Rojhilat’ta yazarak topluma öncülük etmesi, aşklarını, kaygılarını, dertlerini şiirlerinde dile getirmesi; Kürt kültüründe kadınların dil problemi yaşamadıklarında ve daha rahat şartlar oluştuğunda kültürel dokularına bağlı kalarak edebiyatta varlık gösterebildiğinin kanıtıdır.   Kürt Kadınlarının Bakur’da Edebi Serüvenleri: Dil, Kimlik ve Direniş   Bakur’da Kürt edebiyatında görünür olma durumu dünyadaki edebiyatçı kadınlardan çok farklı değildir hatta Kürt kadınları için 19. ve 20. yüzyılda çok daha dezavantajlı bir durum söz konusudur. Kadının önündeki en büyük engeller kadının ikinci planda olması, okuma-yazmanın erkeğin tekelinde olması ve kadın üretimlerine tepeden bakılıp izin verilmemesi iken; Bakur’da Kürt kadınları için bir de Kürt dilinin eğitim dili olmaması, kimlik, yasaklama ve asimilasyona çok yoğun maruz kalma süreci vardır. Tüm bu baskılara rağmen Kürt kadınları 1900’lerin başında bir arada olabilmek, entelektüel düzeylerini yükseltip ulusal bilinci açığa çıkarmak için İstanbul’da Kürt Kadınları Teali Cemiyetini kurmuşlardır.  Rohat Alakom, Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti için "İstanbul şehir olarak modern Kürt kadın hareketinin çekirdeğini ve merkezini oluşturur. Zaten ilk Kürt kadın örgütünün İstanbul'da kurulması bir rastlantı değildir. Kısacası, bu yıllarda İstanbul'da Kürt kadın tarihinde yeni bir sayfa açıldı." demektedir.  Cemiyetin Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti Nizâmnâmesi adını taşıyan kuruluş tüzüğüne göre: “Cemiyet amaçları gerçekleştirebilmek doğrultusunda gazete, mecmua, kitap ve risaleler yayınlayacak, Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli yerlerinde cemiyete bağlı şubeler, kütüphaneler ve tartışma salonları açılacak, cemiyet üyelerine hitaben konferanslar düzenlenecek ve dersler verilecektir.” denilmektedir. Kürd Kadınları Teâli Cemiyeti'nin amaçlarını gerçekleştirebilmek için, cemiyetin liderliğinde giriştikleri faaliyetlerin yanı sıra, bütün üyelerin kendi önlerine çıkan bütün fırsatlardan da cemiyet lehine yararlanması ve bunun için gerekli propagandayı cemiyet namına yapması beklenmektedir. (Rohat Alakom, Kürt Kadınları Teali Cemiyeti)   Ayrıca kadınların entelektüel düzeyi artırmak için dergi, kitap gibi edebi çalışmalara da ağırlık vermek istedikleri anlaşılan cemiyetin, okuma-yazma ve kendi dillerinde yazma konusunda da başından beri edebiyatta kadına alan açmak gibi bir dertleri olduğu net olarak anlaşılır. Ama Kürt kadınlarının tek sorunu yazmak olmadığı için ulusal kurtuluş, toplumsal yükümlülükler, kimlik, direniş ve maruz kaldıkları baskılar gündemlerine taşınır ve çözüm yolları aranır. Maalesef cemiyet siyasi atmosferden çok da arınamaz ve dernek kapatılır. İstenilen sonuçların elde edilememesi edebiyatta da Kürt kadınının yazma serüvenine destek olmaz ve edebi üretim oluşmaz.   Kürt edebiyatı şiir ve hikâye türünde gelişim   Lozan’la Kürtlerin yaşadığı toprakların Türkiye, İran, Irak ve Suriye sınırları içerisinde dört parçaya bölünmesi ile birlikte Kürt dili ve edebiyatı farklı bir döneme girmiştir. Her Kürdistan parçası, içinde bulunduğu ülkedeki eğilimlerden etkilenmiş ve Kürtler, ana dilinden farklı dillerde eğitim almak zorunda bırakılmışlardır. Bu durum yazılı edebiyata da yansımıştır. Örneğin Kürtçenin yazımında 1920'lere kadar Arap harfleri tercih edilmişken, 1920'lerle birlikte, Rojava ve Bakur parçalarındaki Kürtler Latin harfleriyle Kürtçe yazmaya başlamışlardır. Buna, 1932 yılından 1943 yılına kadar toplam 57 adet basılmış olan basılı ilk Kürtçe edebiyat dergisi olarak görülen Hawar dergisinin ilk 23 sayısının hem Latin hem Arapça harflerle basılıp daha sonra sadece Latin harflerle basılması örnek gösterilebilir. 20. yüzyılın başına kadar olan yazılı edebiyat çoğunlukla şiir şeklindedir. Nesrin gelişmesi ise daha çok politik ve sosyal gelişmeler sayesinde olmuştur. 20. ve 21. yüzyılda nesir alanına yönelen Kürtler özellikle roman alanında yazmaya özen göstermişlerdir. Sözlü kültürün güçlü olmasından kaynaklı Kürt edebiyatı şiir ve hikâye türünde gelişim göstermiştir. Roman genellikle edebiyat dünyasında gelişmiş toplumların eserleri olarak kabul edildiği için Kürtlerin özellikle 20. yüzyıl ortalarında siyasetçisinden edebiyatçısına romana yöneldiğini söyleyebiliriz. Fransa'da bulunan Rouen Üniversitesi Dilbilimleri Bölümü'nde eğitim gören İbrahim Seydo Aydoğan'ın, Kürt edebiyatında roman üzerine yaptığı araştırma ile ilgili bir röportajında şöyle söylemiştir:    'Kürt romanı da yurtdışında yeşerdi'   “Kürt romanının dili üzerine bu araştırmayı yapabilmek için, her şeyden önce, kaç adet roman olduğunu bilmem ve bunları bir araya getirmem gerekirdi. Romanların bulunmasından ziyade, isimlerinin elde edilmesinin yeterince zor olduğunu gördüm. Bazı eserler hiç bulunamıyordu. Bu başlangıç araştırmasından sonra, Kürtçe romanlarının bir listesi ve istatistiğini çıkardım. Yine, bütün romanların isimlerinin o listede yer aldığını sanmıyorum.1940 ve 1970 yılları arasında hiç Kürtçe roman yazılmamış.1940 ile 1970 yılları arasında geçen zamana bakıldığında, bu sorunun cevabı kolaylıkla bulunur. Bu her iki dönem de Kürtler için politika üretme dönemi idi. Özellikle de 1970'li yıllar... Kuzey Kürtlerinin politikası hep Türkçe yapıldığı için Kürtlerin özgürlük mücadelesi geliştikçe, dil ve edebiyat çalışmaları da geride kalıyor. Bu da edebiyatın, politikada bir basamak olarak kullanıldığı ve siyasetçilerin sığınağı durumuna geldiğini gösteriyor.  Aynı örnek 12 Eylül sonrası siyasetçileri için de verilebilir. Kuzeydeki Kürt siyasetçilerinin 1980'de Avrupa'ya çıkışlarına kadar, henüz Kürt romanından söz edilemiyordu. 1990 sonrasında roman ve romancı sayısında artış görülüyor...  Zayıf da olsa, Kürt dili pazarı önündeki yol açıldı. İsveç'te yapılan çalışmalar da hemen hemen o döneme denk geliyordu. Kürt dili pazarının serbest bırakılması, Avrupa'daki ve ülkedeki Kürtler arasında bir ilişkinin kurulmasına imkân tanıdı. İstanbul'da yayınevleri açıldı; Nûdem, Azadiya Welat, Rewşen, Nûbihar ve Pelîn gibi dergi ve gazeteler çıktı. Bu, Kürtçe eserlerin tanınmasının da önünü açtı ve 1990'ların gençliği üzerinde etkili oldu. Bakur parçasında ilk roman yazarlarımızın hepsi 1970'li yılların siyasetçileridir. 12 Eylül darbesinden sonra yurtdışına çıktılar. Kürt romanı da yurtdışında yeşerdi.”   Kürt kadınları için ülke dışında da olsa yazma yolculuğu   İbrahim Seydo Aydoğan’ın araştırmasından da anlaşılacağı üzere; farklı ülkelere göçün artmasıyla birlikte yüzü kendi topraklarındaki gelişmelere dönük olan yeni bir tür sürgün edebiyatının da geliştiği görülmektedir. 20. yüzyıldan itibaren gelişen sürgün edebiyatında ülke özlemleri ile farklı ülkelerde yazan onlarca yazar vardır. Tabi Bakur’daki kadınların önü yaşam ve siyaseten kapalı olduğu için Kürt kadınları için ülke dışında da olsa yazma yolculuğunun 20. yüzyıl sonundan itibaren geliştiğini söyleyebiliriz. Örneğin, Yıldız Çakar, Kewê Redkan, Fatma Savcı gibi onlarca yazar hala ülkelerinden uzakta Kürtçe yazmaktadırlar. Özellikle 2014’ten beri romanları basılan Yıldız Çakar romanlarında Kürt kadın karakterlerine yer vermektedir.  Ev Rê Naçe Bihûştê (bu yol cennete gitmez) romanında DAİŞ’in saldırılarında esir alınan bir Kürt Ezidi kadının süreçle başa çıkma, ruhsal ve psikolojik olarak kendini koruması ve yaşanılan vahşete karşı geliştirdiği direniş ve sonrasında militan Kürt kadınları tarafından kurtarılması anlatılır. Yıldız Çakar eserlerinde özellikle Kürt kadın karakterler seçer ve kadının dünyasını, parçalı ülkesini konu alır.   Baskılar, yasaklamalar ve sömürge politikaları sebebiyle Kürdistan bölgesinden ayrılıp başta Avrupa olmak üzere farklı yerlere göç eden Kürtlerden oluşan Kürt diasporası Kürt edebiyatı açısından 20. yüzyılda birçok önemli çalışmaya imza atmıştır.  Elbette Sovyetlerde de Kürt edebiyatı için önemli çalışmalar yapılmıştır. Sîma Semend Sovyet Ermenistanı’nda yazan önemli Kürt yazarlardandır (bazı kaynaklarda Sima Semend Sovyetlerdeki ilk kadın yazar olarak da geçer). Semend, 1958 yılında Erivan Üniversitesi Filoloji bölümünü bitirir. Eğitimini bitirdikten sonra Ermenistan Dil Akademisi'nde birkaç yıl çalışır. Kürt dilinin yasaklı olduğu dönemde yaptığı çalışmalarla Kürtçenin gelişimine önemli katkılar sunar ve 1961’de Xezal adlı hikâye kitabını yazar.   Mahkemelerde Kürtçe savunmalar    20. ve 21. yüzyılda Kürt edebiyatı, Kürt dili ile birlikte, özellikle yazılı Kürt edebiyatı, büyük bir ilgi ve gelişmeye sahne olmuş; Kürtçe yayıncılık Kürtler tarafından geliştirilmiştir. Türkiye ve Bakur’da Kürtçe yasağı sebebiyle uzun yıllar Kürt edebiyatında fazla çalışma yapılamamış olsa da özellikle 1990'larda büyük direnişlerle Kürtçe üzerindeki yasakların kaldırılmamasına rağmen mahkemelerde Kürtçe savunmalar verilmiş ve dil kampanyaları yürütülmüştür. Bununla beraber zindanda Kürtçe yazmaya yönelen tutsaklar uzun vadede edebi eserler üretmeye başlamış ve önemli eserlere imza atmışlardır. 21. yüzyıl zindan edebiyatı için Mizgîn Ronak, Rojbîn Perişan (Kürtçe yazmasa da) örnek verilebilir.    20. yüzyıl Kuzey Kürdistan’daki kadınlar için; Kürt Kadınları Teali Cemiyeti ile başlayan sürgünle, zindanla devam eden hem kadın olarak farkındalıkların arttığı hem de Kürt dili ve edebiyatına yönelimin olduğu bir yüzyıldır. Özellikle, 1960’lardan sonra Kürt kadınları için Kürt yayıncılığın ilk örneklerinden olan Roza Dergisi, 8 Mart 1996’da yayın hayatına başlamıştır. Aralarında öğrencilerin de bulunduğu farklı mesleklerden altı Kürt kadın, feminist literatürde kendilerini temsil edebilecek bir yayın organı bulamadıklarını, mevcut Kürt yayıncılığında ve basınında Kürt kadınların sorunlarına yeterince değinilmediğini, Türkiye’deki feminist yayın organlarının Kürt kadınını temsil etmediğini düşünerek kendi sözlerini söyleyebilmek adına ilk feminist Kürt kadın dergisini çıkarmışlardır. Bağımsız Kürt Kadın Grubu adı altında örgütlenenler, grubun sadece üç yıllık ömründe bile Roza, Jujin, Jiyan ve Özgür Kadın gibi birçok kadın dergisinin temellerini atmayı başarmışlardır.    Irkçılık ve devlet şiddeti   Dört yıl boyunca toplamda 17 sayısı yayımlanan Roza, içerik olarak geniş bir skalaya sahiptir. Şiddet, tecavüz, cinsellik gibi konuların yanı sıra üçüncü dünya ülkelerinden kadın hareketlerine ve çeviri yazılara çokça yer vermişlerdir. Özellikle siyah kadın hareketi, Bosnalı kadınların mücadelesi, Çinli kadınların hikâyeleri gibi ortak paydada Kürt kadınlarıyla birleştirdikleri olguları hemen her sayıda irdelemişlerdir. Irkçılık ve devlet şiddeti, özellikle de korucuların yerelde uyguladığı şiddet ve tecavüzler dergide gündemleştirilmiştir. Bununla birlikte dergide Kürtçe yazılar da yer almış ve neredeyse her sayıda en az bir Kürtçe yazıya yer verilmiştir. Derginin emekçileri farklı bir sesi taşıdıklarını, bağımsız ve feminist olduklarını söyleyip ne Kürt kimliğinden ne de kadınlıklarından vazgeçmediklerini dile getirmişlerdir. Yazılmamış bir Kürt kadın tarihi olduğunu dile getiren Roza’nın yazarları, aşiretlerdeki lider kadınlardan, örgütlerde öne çıkmış kadınlara kadar pek çok Kürt kadını “Portreler” başlığı altında tanıtmaya çalıştıklarını ifade etmişlerdir.   Not: Yazının devamı haftaya “Erkeklerin Gözünden Kadın Karakterler” başlığıyla yayınlanacaktır.