
Çocukluk hayallerini yaşatan kadınlar
- 09:02 13 Mayıs 2025
- Kadının Kaleminden
“Biz şu anda mücadele içerisinden bahsediyoruz; hayalleri ve amacı olan, daha kötü bir dünyanın olmaması için çalışan, gelecekte eşitlik ve özgürlüğü tasarlayan bir çocukluk ve kadınlık durumu... Ve biz o çocuğa ve kadına inanıyoruz. Çocukluk hayallerine ihanet etmeyen kadınlara güveniyoruz.”
Leyla Güven
Hepinizi, çocukluğunuzu ziyaret etmeye davet ediyorum. Her birimizin yaşadığı onca zahmeti bir yana bırakalım. Onların bizim gerçekliğimiz olduğunu biliyorum ama bizi biz yapan zorluklardan ziyade, bizi çocuk yapan hayallerimizi düşünelim. Ne istemiştik, ne arzu etmiştik? Hayallerimizi hangi gelecek süslüyordu?
Kendimize zaman verip düşünelim sadece. Sonra geçmişten bugüne bir yolculuğa çıkalım beraber. Bu sefer gerçeklikleri de heybemize doldurup toplayalım tüm anılarımızı. Şimdi şu soruları soralım: Çocuk hayallerimize kavuşabildik mi? O hayallerin neresindeyiz? Hangi hayallerimizi tamamlayabildik veya tam anlamıyla erişemedik? Yarım kalmışlık duygusu da hissediyoruzdur. Peki ne yapmalıyız? Büyük ihtimalle çoğumuz birçok hayalimize tam anlamıyla erişemedik. Yarım kalmışlık duygusu da hissediyoruzdur. Peki ne yapmalıyız? Ne yapacağız? Hayal kurmayı mı bıraktık yoksa daha fazla ‘gerçek’ olana mı yöneldik? Bu yolculuğun neresindeyiz şimdi? Biz mahpusta olanlara sorarsanız, hayal kurmaya devam ediyoruz. Kate Millet ‘Zulüm Politikaları’ adlı kitabında, tutsakların ‘kadınlaştırıldığına’, sonra da ‘çocuklaştırıldığına’ işaret eder. Egemen zihin çocuğa ve kadına nasıl bakıldığını bilir. Biz şu anda mücadele içerisinden bahsediyoruz. Hayalleri ve amacı olan, daha kötü bir dünyanın olmaması için çalışan, gelecekte eşitlik ve özgürlüğü tasarlayan bir çocukluk ve kadınlık durumu; kuşkusuz bizim gerçekliğimize daha uygundur. Ve daha hakikattir. Ve biz o çocuğa ve kadına inanıyoruz. “Çocukluk hayallerine ihanet etmeyen kadınlara güveniyoruz…” Teminatımız budur işte. Bunun için kamuoyu yoklaması hazırladım ve dört kadın tutsakla mini anket yaptım. Koşullardan kaynaklı, ancak koğuşta bulunduğum üç arkadaşla beraber şu soruları cevapladım:
“Hepsini tek cümleyle cevaplayacak olursanız;
Soru 1: Çocukluk hayaliniz neydi?
Soru 2: Bu hayallerinizi gerçekleştirebildiniz mi?
Soru 3: Hâlen hayal kurmaya devam ediyor musunuz ve devam ediyorsanız nedir?
Cevaplara geçmeden önce 4 kadın tutsak hakkında kısa bir bilgilendirme yapmalıyım:
S: 1991’de aktif mücadeleye dahil oldu. 1998’den beri cezaevinde bulunmakta.
L: 1994’te aktif mücadeleye dahil oldu. Toplamda dört defa cezaevinde kaldı ve en son 2021’den beri cezaevindedir.
B: 2009’da aktif mücadeleye dahil oldu. Toplamda üç defa tutuklanıp cezaevinde kaldı ve en son 2016’dan beri cezaevinde bulunmakta.
1. Cevaplar
S: Büyürsem hep çalışmak isterdim.
L: Kendim olabilmekti çünkü dışarıdan kumanda edilmeye çalışılıyordum.
B: Kadınların görünür olabildiği bir alan olduğu için akademisyen olmak isterdim.
R: İnsanların zorluk çektiği konularda onların yanında olup çözüm getirmek isterdim.
2. Cevaplar
S: Büyüdükçe gerçekleştirme arayışım çok daha elverişli hale geldi.
L: 25 yaşıma kadar kendi kararlarımı kendim verememiştim ama 30 yaşımda kendim olabilmek için ilk adımı attım; iyi ki attım, artık kendimim.
B: Akademisyenlik, bilim, bilgi alanı erkeğe ait kılınmış bir alan. Kadının “ben de vardım” diyemediği bir alandı. Gelinen aşamada özgürlüğüne gözünü dikmiş bir kadın olarak kendini görünür kılan; “ben de varım” diyebildiği bir ideolojiden beslendiğimden, bu hayale büyük oranda yaklaştığımı belirtebilirim.
R: Kısmen bunu başardığıma inanıyorum ve hayallerimi gerçekleştirecek başka hayaller kurmaya devam ediyorum.
3. Cevaplar
S: Hayatımda hiç hayalsiz kalmadım. Yaşam amacımız, mücadelemiz büyüdükçe hayallerimin de büyüdüğünün farkına vardım.
Özgür-adil bir toplum ve dünya için inancım, umudum, hayallerim çoğalıyor. Bunların gerçekleşeceğine inanıyorum. Yeter ki çalışma ve başarma özümüzü kaybetmeyelim.
L: Evet, hayal kurmaya devam ediyorum. Bu hayaller uğruna dünyanın tüm zorluklarını göze alacak kadar da kararlıyım. Yeryüzünün, kâinatın erk sistemden kadın adaletiyle arınacağını ve yeniden ana tanrıça kültürüyle bir toplumsal yaşamın gelişeceğine yürekten inanıyorum ve kadınlar bunu başaracak.
B: Devam ediyor: Özünü gürleştirmiş bir toplumda yaşayabilmek.
R: Devam ediyor: Tekrara düşmemek adına arkadaşlara katılıyor, başarılar diliyorum.
Tabii her ne kadar tek cümle desek de, hayalleri büyük olan insanları birkaç kelimeye sığdıramayız. Elimde olsa aynı soruları burada bulunan her bir arkadaşa sorar ve cevaplarını yollardım. Ama bunu başaramasam da; ayrı yolların birbirine kavuştuğu, aynı kavşakta ilerliyoruz ve hepimizin umut taşıyan hayalleri var. Bunları çocukluğumuza ihanet etmeyecek biçimde gerçekleştirmek için yaşamı ciddiye alıyoruz. İnsanı ıslah etmek için inşa edilen bu alanlarda kadın mahpus olmak, her an hayallerle büyüyebilmektir. Her ne olursa olsun, umudu koruyabilmek ve yaratıcılığı sürdürmektir. Yaratıcılıkla her zaman “bir fikrim var” diyebilmektir. Sahte özgürlük yanılgılarına rağmen “özü gürleştirebilmek”, “kendin olabilmek”, “özgürlüğün ve demokratik toplumun en çalışkan işçisi olabilmektir.” Klişe bir söz vardır: “Ben senin bildiğin kadınlara benzemem.” Buna bir itirazım var. Mücadele içinde bulunan biri olarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim: “Biz (mücadeleci kadınlar) hepinizin bildiği kadınlarız.”
Özgürleşmek isteyen, hayalleriyle kabına sığmayan, enerjiyle dolu, tüm hatalarımıza rağmen doğruyu yapma amacından vazgeçmeyen kadınlarız. Biz birbirimize aşinayız. Yaşamı ciddiye alıyoruz ama bazen kendimizi tutamayıp bazı haberleri ağzımıza sakız ediyoruz. “Arkadaşlarımızı koğuşlara dağıtmışlar” diyerek cezaevinde çok olağanüstü bir meseleymiş gibi son dakikalaştıran haberlere; “Acaba villaya mı yerleştireceklerini düşünüyorlardı?” diyerek gülüyoruz. 24 saatlik gözaltı sonrasında uzun uzun açıklama yapılınca, “İyi ki 2 gün kalmadı” diyerek teselli buluyoruz. Veya “Açlık grevine giriyorum” dedikten sonra karavana almama eylemi yapacağını dinlediğimiz bir olayı günlerce tırışkalaştırıyoruz. Kısacası cezaevinin güzellemesini yapmadan: kızıyor, gülüyor, neşeleniyor, üzülüyor ve umut ediyoruz.
Yıllar önce yapılan bir ankete göre insanların en çok korktuğu şeylerden ilkinin ölüm, ikincisinin cezaevine girmek olduğunu öğrenmiştim. Bu kadar korkulan bir mekânda onurluca yaşayabilmenin özünün, o korkuların üzerine gitmek olduğunu öğreniyoruz.
Bulunduğum cezaevinde 5 müebbetlik arkadaşımız (Sermin Demirdağ, Hicran Binici, Nedime Yaklav, Nuriye Adet, Gülşen Adet) başta olmak üzere, tahliyeleri engellenen biz diğer tutsaklar, “toplum içine karışmaya hazır olmadığımız” gerekçesiyle hâlâ tutuluyoruz. Yıllardır sorguladığımız, eleştirdiğimiz, kendi üzerimizden çözümlediğimiz bir topluma nasıl hazır değiliz bilemiyorum. Toplumsallığı, tek başımıza kaldığımız anlarda bile kaybetmemiş insanlar olarak böyle bir gerekçenin bahane olduğuna eminiz.
Her gün çocuk ve kadın katliamları, tecavüz, işsizlik, sömürü gibi bir gerçekliği yaşayan toplum karşısında, yıllardır bir çözüm için kafa patlatıyoruz. Duyarsız olmayı bir yana bırakalım, en küçük bir olumsuzluk karşısında Önderliğin “O ben olsam...” diye başladığı çözümler silsilesine bir ekleme yapmak için uğraşıyoruz. Toplumsal sorunların kadını ve erkeğiyle, çocuğu ve yaşlısıyla, işçisi ve köylüsüyle çözüleceğine inanıyoruz. Böyle bir zihnin topluma karışmaya hazır olmaması mümkün mü?
Bir kuşun ölüsünü rastgele çöpe attığı için gardiyana öfkeleniyoruz. Duvarlar arasında yeşeren bir çiçeğin koparılıp kenara fırlatıldıktan sonra onu kurtarmanın yollarını arıyoruz, vs. Biz sadece toplum içinde değil, tüm dünya işlerine karışmaya hazırız.
Kürt Halk Önderi’nin ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısıyla yeni bir sürece adım attığımız bu dönemde hepimizin hayallerinin kıblesi bellidir. Ve biz ne çocukluğumuzdan ne de özgür, eşit, demokratik yanlı kadınlığımızdan vazgeçmeyerek bu hakikati bulacağımıza eminim, eminiz.
Hayallerinizin olduğunu biliyorum.
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi